Özet
İran’ın devrimci İslami kimliği çerçevesinde ABD ve müttefiklerine karşı cephe alması başta Suudi Arabistan olmak üzere pek çok Arap ülkesinin teyakkuza geçmesine yol açmıştır. 1979 İran Devrimi’nden sonra İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler temelden bozulurken, iki ülke arasındaki ideolojik ve jeopolitik mücadele derinleşmiştir. Bu durum sadece iki ülkeyi etkilemekle kalmamış, bölgedeki birçok aktörün de jeopolitik ve ideolojik olarak tehdit altında hissetmesine yol açmıştır. Orta Doğu’da bölgesel istikarsızlık artarken mezhebi rekabet ve ideolojik mücadele de tırmanmıştır. Arap Baharı süreci ise Orta Doğu devletleri arasındaki Hobbesçu anarşik yapıyı daha da belirgin hale getirmiştir. Bu minvalde Arap Baharı’nın ardından İran ile Suudi Arabistan arasında Yemen, Suriye, Lübnan, Irak ve Bahreyn gibi ülkeleri kapsayan bir gerilim ekseni ortaya çıkmıştır. Bu gerilim ekseninin en sıcak noktası ise Yemen olmuştur. Nitekim Şii kimlikleriyle bilinen Zeydi Husilerin Yemen’deki ilerleyişi İran tarafından desteklenmiş ancak Suudi Arabistan ve müttefikleri tarafından kabul edilemez bulunmuştur. Nihayetinde Suudi Arabistan ve müttefikleri, Şii yayılmacılığının bir parçası olarak gördükleri Husilere karşı mücadeleye girişmişlerdir. Öte yandan Suudi Arabistan’ın kendilerine yönelik saldırgan politikasıyla Husiler, pragmatik ve ideolojik gerekçelerle İran’la ilişkilerini daha çok geliştirmişlerdir. Özünde Yemen’in yerel ve toplumsal sorunlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan Husiler zamanla İran-Suudi Arabistan rekabetin denkleminde bir başka payda haline gelmişlerdir.
Anahtar Kelimeler:
Bu makale 1134 kez okundu